31 Aralık 2007 Pazartesi

köstekli saat

Zamanla işimiz. Onun kendi kendineliğini yaşamlarımıza düşürüp, adımlarına adımlarımızı uydurarak (kah soluklanıp kah hızlanarak) devinmemiz de bu yüzden. Bu sürekliliğin içinde bir yandan ne hızlı geçtiğinden yakınmakta, bir yandan da hesabını ve kayıtlarını tutmaktayız zaman’ın. Antik Yunan’dan başlayarak kullanılan güneş saatleri, Romalıların oniki saate böldükleri günleri, her ayın günlerini gösterecek biçimde ayarlanabilen su saatleri, camdan hazneleri kadar kum taneciklerinin büyüklüğüne ve kumun aktığı aralığın genişliğine göre de değişen kum saatlerini düşününce insanoğlunun ölçeksizliğine , ölçüsüzlüğüne katlanamadığı bir kavram olup çıktığı belli zamanın.
İ.Ö. 1. yy’da İspanya’da doğmuş olan Latin şairi Martialis’in dizelerine göre şöyleydi mesela Roma’da zaman:

İlk saat ve ikincisi sabah ziyaretinde bunaltır himaye edilenleri,
Üçüncü saat üçkağıtçı avukatlar için hareketlidir,
Beşinciye kadar Roma çeşitli işler yaparak geçirir zamanı,
Altıncı saat ağır bir sessizlik getirir, herşey durur yedincide,
Sekizinci ve dokuzuncu, gücü kuvveti yerinde olanlar için güreşme vakti,
Dokuzuncu saat davet eder, yemek divanlarının üzerine yığılmış yastıklara gömülmeye: Onuncu benim karalama saatim, Euphemus,
Ve sen kutlamalar için ambrosia karıştırmaktasındır bu sırada
Soylu Caesar ise, güzel elinde bir kadeh dolusu içkiyle rahatlamaktadır.

Saatlere bölünen günlerin var ettiği haftalar, haftalarının niceliğini gözeten aylar ise takvimlere işlenir, ki kimse yolunu, yolculuğunun seyrini, duraklarını, yoldaşlarını yitirmesin.

Hani çocukluk evlerimizde sarı yaprakları ile gün sayan Evkatı Şer’iyeli, Hikayeli, Manili, Faydalı “Saatli Maarif Takvimleri” vardı, bilmem anımsar mısınız? Bu takvimle yaşamın zamana dair günlüğü önceden tutulur, her gün koparılan küçük bir sayfadaki bilgilerin kimi değişirken, kimileri nesilden nesile aynı kalırdı. Pek farkında olmasak da, başladığımız gün bir dahaki yılın takvimine yeni bir not ile düşmeye hazırdı aslında. Anımsanacak olanların çoğalması, tarihin yineledikleri içine yenilikleri de eklemesi yani.
İşte herşey böyle devinirken ve her birimiz kimi zaman yaşama dair “ayrıntı”ları sezmeden, izleyemeden, farkedemeden yürüyüp giderken; kimi zaman belleklerimizin zayıflığında yitirdiklerimizden; bazen de yüzyıllar boyu değişmeden kalanlardan söz edeceğim.

Köstekli takvim saati, kendi tıkırtıları ile büyüyecek...

hk.

elektrik saati

Elektrik sayaçları, üretilen veya tüketilen elektrik enerjisimiktarını ölçen aletlerdir. Elektrik enerjisi miktarı Watt-saat (Wh) olarak belirtilir. Bu daWatt olarak çekilen güç ile saat olarak bu gücün çekildiği zamanın çarpımını gösterir.Pratikte enerji birimi olarak daha çok Wh’in 1000 katı olan kilowatt-saat (kWh) veya1000 000 katı olan Megawatt-saat (MWh) kullanılır.Sayaç bir tarafından wattmetre gibi bağlı olduğu devrenin gücünü ölçerken diğertarafından zaman içinde değişen bu güçlerin zamanla çarpımlarını toplayıp Kwh veya Mwholarak kayıdeder.Sayacın gövdesi ve kapakları IP 54 bina dışı standardına uygun tamamen sızdırmazdır.Üstün nitelikli alev yürümez malzemeden yapılmıştır. Bütün elektronik komponentler PCBözel kart üzerine monte edilmiş ve bu kartlar sayaç gövdesine vidalanmıştır. Üst kapaksayacın fabrikada kalibrasyonundan sonra vidalanıp T.C. Sanayi Bakanlığı yetkili personelitarafından mühürlenir. Ayrıca açılmaya karşı emniyet anahtarı mevcuttur.Üç fazlı elektronik kombi sayaçlar aktif, reaktif ve kapasitif enerjiyi özel chipvasıtasıyla hassas olarak ölçer. Yüksek kaliteli analog digital counters (ADC) ile digitalsignal (DSP) ile entegre eder. Bu sayaçlar tarih ve saat, 4 tarife altında ölçüm yapma, bilgiiletişimi sinyal çıkışı, 12 ay veri kaydetme gibi gelişmiş özelliklerle donatılmıştır. -40 °C+70 °C dereceleri arasında ℅ 95 nem miktarında çalışma aralığına sahiptir.sayacın Teknik ÖzellikleriDirek tipi trafo ölçüm panolarında 3 fazlı 4 telli 4 tarifeli demantmetreli akımtrafolu (x5) Aktif-Reaktif-Kapasitif 3x220/380 V elektronik sayaçkullanılmaktadır.*Güç sarfiyatı gerilim devresinde 10 VA,2 W, akım devresinde 4 VA’dır.*Pil ömrü 10 yıl’dır (lityum pil ile).*Zaman dilimleri ve tarifeler proğramlanabilir. Gün içinde 12 ayrı zaman dilimibelirlenip, belirlenen bu zaman diliminde 4 tarifeden biri seçilebilir.Ayrıca 32 tatil günü, 8 ayrı günlük, 8 ayrı haftalık ve 12 aylık proğramyapılabilir. Örnek olarak günlük zaman proğramı(TP) 06.00-17.00 T1 , 17.00-22.00 T2 , 22.00-06.00 T3gibi… (Her zaman dilimindeki tüketim farklıfiyatlandırılmaktadır.)*Demant sıfırlama butonu mühürlenebilir özelliktedir, TEDAŞ yetkililerimühürler.* Sayaç kendisindeki devreleri sürekli olarak kontrol ederek arıza menüsündearıza var veya yok ekrana getirir.* Klemens kapağı ve üst kapak açma kapama kayıdetme özelliği vardır.*Optik portla ve RS 485 –RS 232 adaptör yardımıyla doğrudan bilgisayardanokunur.*Sinyal çıkışı, sayaç üzerinde yanıp sönen led vardır, x5 sayaçlarda 1kwh için1600 kez led yanıp sönme yapar.*Yaz/kış saati zaman ayarını 16 yıl boyunca otomatik olarak yapar.*Ekrana bilgi çağırma butonları, mavi butona basılarak ekran çağırma modudevreye girer. Butonlara her basış ve bırakılış 0,5 sn’lik bir süreden sonraekranda görüntü çıkar. Elektrik kesilse bile bilgiler ekranda görünür.*Auto display, ekranda her bilgi 5 sn.ekranda kalır ve otomatik olarak kendindensonra gelen bilgi ekrana gelir

su saati

Güneş saatleri kadar eskiye dayanan ancak, tam zamanı bilinmese de ilk tipleri Mısır’da bulunan su saatleri, dibinde delik olan bir kovanın boşalması ve dolmasıyla zamanı gösterir. Bu saatler, zamana yeni bir bakış şeklini olanaklı kılmıştır. Güneş saatleri belirli bir zamanı gösterirken, su saatleri ne kadar zaman geçtiğini de gösteriyordu. Bu yüzden su saatinin icadı zaman ölçümünün gerçek başlangıcı sayılabilir.
Su saatlerine su hırsızı anlamına gelen "klepsydra" deniyordu. Bu saatleri, ilk olarak Mısırlılar icat etmiş olsalar da, Yunanlılar geliştirmişlerdir. Su saatleri yüzyıllar boyunca mekanik saatlerin bulunmasına kadar kullanılmıştır. Tek çanaktan oluşan su saatlerinde, içi su dolu ve altında bir delik olan çanağın içinden dışarı su boşaldıkça içindeki işaretler zamanın geçişini gösterir. Bu tip saatler daha çok duruşmalarda avukatların konuşma sürelerini belirlemede kullanılmıştır. Birkaç çanaktan oluşan türlerde ise, su bir çanaktan diğerine doluyordu.
Su saatlerinin başka bir çeşidi de dibinde delik olan metal bir kaptan oluşuyor. İçi su dolu böyle bir kap daha geniş bir kabın içine konduğunda yavaş yavaş doluyor ve dibe batıyor. Mısır’dan başka, İngiltere ve Seylan’da da bulunmuş olan bu tip su saatleri, günümüzde hâlâ Kuzey Afrika’da bazı yörelerde kullanılmaktadır. Su saatleri popülerleştikçe daha çok özenilerek yapılmaya başlanmış ve karmaşık mekanizmalar üretilmiştir.
M.Ö. 250’de Arşimet, yaptığı su saatine dişliler ekleyerek gezegenleri ve ayın yörüngesini de göstermiştir. Daha gelişmiş su saatleri M.Ö. 100 ve M.S. 500 yılları arasında Yunan ve Romalı horolog ve astronomlar tarafından yapılmıştır. Bu saatlerde damlama deliğinin aşınmasını ya da tıkanmasını önlemek için delik değerli taşlardan yapılabiliyordu. Su basıncı düzenlenerek akış sabit kılınıyordu. Bazı su saatleri zil çalan, çakıl taşı fırlatan mekanizmalarla donatılmıştı. Hatta bazılarında kapılar açılıp insan figürleri çıkıyor ve bunlar saati haber vermek üzere zil çalıyorlardı.
M.S. 200 ve 1300 arasında Uzak Doğu’da mekanik göksel su saati yapımı gelişmişti. 3. yüzyıl Çin klepsydraları astronomiyle ilgili konuları gösteren değişik mekanizmaları içeriyordu. En karmaşık saat kulelerinden birisi Çin’de Su Sung’un M.S. 1088’de yaptırdığı dev saat kulesidir. Yedi-sekiz metrelik kulede gündüz ve gece her saat başında iki parlak bronz top yine bronzdan yapılmış iki şahinin ağzından bir bronz kabın içine düşüyordu. Kabın dibindeki delik, bronz topun yeniden yerine dönmesini sağlıyordu. Şahinlerin üstünde de günün her saati için bir dizi kapı ve daha yukarıda da yanmamış durumda birer lamba duruyordu. Her saat başında bronz toplar düştükçe bir çan çalıyor ve biten saatin kapısı kapanıyordu. Toplar gece saatlerini belirtmek üzere düştüğünde ise o saatin lambası yanıyordu.
Yunanlı astronom Andronikos’un M.S. 1.yy’da yaptığı Rüzgâr Kulesi, klasik antik çağdan sağlam kalan ender binalardandır. Sekizgen biçimindeki yapıda, mekanik klepsydranın yanında güneş saati, yel değirmeni ve bazı bilimsel araştırmaların yapılmasına yarayacak düzenlemeler ve bir su tankı bulunuyordu.
Su saatleri de sadeliklerine rağmen sorunluydular. Soğuk bölgelerde suyun akışkanlığının azalması, deliğin tıkanması, suyun sabit akmaması gibi sorunlar vardı. Bütün bunlara rağmen su saatleri yüzyıllarca kullanılmıştır.

güneş saati

Zamanı ölçmek için ilk çabalar güneş saatiyle başlamıştır. Bu ilk saatler, yüzyıllar boyunca zamanın ölçülmesi için kullanılan en yaygın araç olmuşlardır. Güneş saatleri, özel olarak hazırlanmış bir milin gölgesinin, Güneş’in görünen hareketine uygun olarak yine özel olarak hazırlanmış mermer, taş veya madeni bir zemin (kadran) üzerindeki hareketine göre zamanın ölçülmesine yarayan araçlardır. Saat, güneşin oluşturduğu gölgeyi ölçer. Bu yüzden güneş saatleri ancak bol güneşli ülkelerde ve gündüzleri kullanılabiliyordu.
Saat sisteminin gelişmesi tamamıyla dinî sebepler yüzündendi. Mısır dilinde saat anlamına gelen "wnwt" aynı zamanda rahiplerin yaptığı dini görev anlamına da geliyordu. Gündüz saatleri, Güneş Tanrısı Ra’nın ilerleyişine göre ölçülüyordu ve rahipler güneşin yolunu izlemek için değişik şekillerde yapılmış güneş saatleri kullanıyorlardı.
M.Ö. 3500’lerde yapılmaya başlayan ve ilk zaman ölçme aracı sayılabilecek obeliskler, aynı zamanda tarla parselasyonunda da kullanılıyorlardı. Uzun, yukarı doğru incelen dörtgen yapının üst sivrisi kare biçimindeki düzlemin ortasında değil kenara kaymış olarak yapılıyordu. Hareket eden gölge, günü ikiye bölerek zamanı gösteriyordu. Yılın değişik zamanlarında gölge uzunlukları işaretlenip en uzun ve en kısa olanı bulunuyor ve böylece yılın en kısa ve en uzun günü de belirlenebiliyordu.
Güneş saatlerinin bir başka çeşidi de T şeklindeki saatlerdir. T biçiminde birbirine bağlanmış iki çubuktan oluşan bu saatlerde kısa çubuğun gölgesi uzun sapın üzerindeki numaralara düşüyordu. Sabahları doğuya doğru, öğleden sonraları ise batıya doğru tutulan saatte, 1’den 10’a kadar sayılar kullanılıyordu. Taşınabilen ilk zaman aracı olan bu saat, M.Ö. 1500’lerde kullanılmaya başlanmıştır. Bu alet, günü 10 parçaya ve sabah ile akşam olmak üzere iki ‘alacakaranlık saatler’ine bölüyordu. T biçimindeki güneş saatlerinde, günün ilk ve son saatlerinde gölgenin sonsuza kadar uzaması ve kadran üzerinde izlenememesi sorun yaratıyordu.
Güneş saati tasarımındaki en büyük gelişme, gündüz saatlerini eşit dilimlere ayırabilmeyi sağlayan yarım küre biçimidir. M.Ö. 300 yıllarında Keldani astronom Berossus’un bulduğu bu tip saatlerde yarımküre içbükey olarak yerleştiriliyordu. Herhangi bir günde gölgenin yarımküre üzerinde izlediği yol, Güneş’in gökyüzünde izlediği yörüngenin kopyası oluyordu. 12 eşit bölüme ayrılmış yarımküre üzerinde yörüngeler çizilip, her mevsimle ilişkili saat başları birer eğri ile birleştiriliyordu.
Sümerlerle başlayıp Mısırlılar ve Babillilerle devam eden güneş saatleri Yunanlılarla daha da geliştirilmiştir. Romalılar ilk güneş saatlerini M.Ö. 1. yüzyılda yapmışlardır. Mimar Vitruvius’un belirttiğine göre, Roma’da çok yaygın olarak kullanılan saatlerin 13 değişik türü bulunuyordu.
O dönemin usta matematikçileri olan Araplar daha yaratıcıydılar. Saatçiliğe çok önem veren Araplar güneş saatlerinin birçok ilkesini geliştirmişlerdir. Arapların ünlü düşünürlerinden Abu’l Hasan, eşit saatlerle hesaplama sistemini bularak, 13. yüzyılın başlarında horoloji tarihinin en önemli adımlarından birini atmıştır.
İlk çağlarda çabuk gelişme gösteren güneş saatleri ortaçağ boyunca 5-16. yüzyıllar arasında pek ilerlememişlerdir. Ancak, 1500-1800 yılları arasında astronomiye paralel olarak hem çeşit hem de kullanışlılık açısından gelişmişlerdir.
En ayrıntılı ve hassas güneş saatleri İslâm güneş saatleridir. İslâmiyet’te namaz vakitlerini bilme isteği güneş saatlerini buna göre ayarlama zorunluluğu getirmiştir. Öğle namazı bir cismin gölgesinin en kısa olmasıyla başlar, gölge o cismin iki misli olduğunda, ikindi namazı başlamış olur. Bu iş için caminin avlusuna bir sopa dikilir. Cismin gölgesinin mevsimlere göre tespit edilmesi ve namaz vakitlerinin buna göre işaretlenmesiyle gelişmiş bir yatay güneş saati elde edilir. Bilinen en eski İslâm güneş saati 868-901 yılları arasında Mısır’da hüküm süren Tolunoğlu Ahmed’in Fustat’ta yaptırdığı camide bulunmaktadır.
Güneş saatlerinde zamanın uzunluğu bir mevsimden ötekine değişiyordu. Mısırlılar günü 24 parçaya bölmüş olsalar da bu şimdikinden farklıydı. Güneşin doğumundan batımına kadar geçen zamanı ona bölüyorlardı, ancak bu birimler yazları daha uzun oluyordu. Geçen yıllarla ve her mevsim kayan gün doğumlarıyla gündüz ve gece saatleri tamamen değişiyordu. Daha sonraları gündüz ve gece süreleri 12 saat uzunlukta hesaplanmış olsa da, bu yine mevsimden mevsime değişmekteydi. Güneş saati karmaşık bir sistemdi ve çok esnekti. Daha basit sistemlere ve akşam saatlerini izlemeye duyulan ihtiyaç, değişik arayışlar getirdi ve insanlar zamanı ölçebilmek için gökyüzüyle ilişkisi olmayan başka araçlara yöneldiler.

kum saati

Kum saatleri zamanın geleneksel sembolüdür. Saatin ilk tasarımı olan yumurta biçiminde cam kaptan akan kum yüzyıllar boyunca sabit kalmıştır. Saatlerde kumun yanında, zaman zaman pudra haline getirilmiş yumurta kabuğu, civa ya da ince toz siyah mermer de kullanılmıştır. Kum saati, Avrupa’da ilk kez 8. yüzyılda bir papazın buluşuyla kullanılmaya başlamıştır. Camcılık becerisi geliştikçe, kumun doldurulduğu ağız da eritilerek kapatılmış ve nemlenerek akışın zorlaşmasının önüne geçilmiştir.
16. yüzyıldan günümüze bu saatler sürekli zamanı ölçmek için değil, belirli bir sürenin başlangıcını ve bitişini göstermek için kullanılmıştır; kiliselerde dua süresi, gemilerde tayfaların nöbet süresi ya da gemilerin hızlarının belirlenmesi.
Belirli sayıda kulaç aralıklarıyla düğüm atılmış ve ucuna bir kütük bağlanmış bir ip denize atılıyor ve bir gemici kum saatiyle belirli zaman dilimleri içinde kaç düğümün suya girdiğini sayıyordu. Eğer belirlenen sürede beş düğüm inmişse, geminin hızı beş deniz mili oluyordu. 19. yüzyıl sonuna kadar yelkenli gemilerde hız belirlemek için bu yöntem kullanılmıştır. Soğuk iklimlerde su saatine göre daha yaygın kullanımı olduğu halde, kum saati gün boyunca zaman ölçümü için çok uygun bir gereç değildi. Bunun için, ya çok büyük yapılması, ya da başında her an birinin beklemesi gerekiyordu. Bazı kum saatlerinde bulunan kadrandaki gösterge, saatin her başaşağı edilişinde bir saat ileri alınıyordu. Yine de, kum saati uzun bir dönem boyunca küçük zaman aralıklarının ölçülmesinde başarıyla kullanılmıştır.
Bugün hâlâ ahçılar yumurta kaynatırken kum saati kullanıyorlar.

Atom saati

Atom saati, atomların rezonans frekanslarını sayarak zamanı ölçen bir saat çeşididir. İlk atom saatleri, sayım ekipmaları eklenmiş MASER'lerdi. Bugünün en iyi atom saatleri, soğuk atomlar ve atomik çeşmelerle çalışan, ileri fizik ürünü aletlerdir. Ulusal standartlar enstitüleri, kullanılan MASER'lerin hata payı olan günlük 10-9 saniyelik sapmayla çalışan saatler kullanırlar. Atom saatleri devamlı ve istikrarlı bir zaman ölçümü standardı olan Uluslararası Atomik Zamanı (International Atomic Time ,TAI) oluştururlar. Diğer ölçümler için, TAI'den elde edilen ancak gece ve gündüün geçişiyle senkronize edilen Koordine Evrensel Zaman (Coordinated Universal Time, UTC) kullanılır.
İlk atom saati 1949'da ABD Ulusal Standartlar Bürosu'nda (U.S. National Bureau of Standards, NBS) yapıldı. İlk isabetli atom saatiyse, sezyum-133 atomunun rezonansı ölçümüyle 1955 yılında İngiltere Ulusal Fizik Labaratuvarı'nda Louis Essen tarafından yapıldı.
Ağustus 2004'te NIST bilimadamları, bilgisayar çipi ölçeğinde ilk atom saatini tanıttılar.
Modern radyo saatleri atom saatlerini referans alırlar, ancak radyo saatleri ikincil ekipmanlar oldukalrı için atom saatlerindeki kesinlikten yoksundurlar. Bu yüzden yüksek kesinlik gerektiren bilimsel uygulamalarda kullanılmazlar

Duvar saati

Zamansızlıklar…Neden sürekli bundan şikayet ederiz.Kendi zamansızlıklarımızın suçlusu,zamanmış gibi neden o zavallıya yükleniriz.Kaybolup giderken hayatın içinde hiç fark etmeyiz bile onu.Kimse sokulma zahmetini göstermez ona.Kimse dokunmaz,akrebine,yelkovanına…Duvarımızın bir köşesine asılmış bekler bütün gün.Canı hiç mi bir şey istemez?Elbette ki ister.Ama biz,onu soluğumuzun hışırtısından duymayız…Sürekli,tik tak diye sesler çıkarır zavallı.Bir bebek nasıl ağlıyorsa,o da aynen sesini duyurmaya çalışır sahibine ama nafile!Sabahları;işinize veya okulunuza gitmeniz için sizi uyarır devamlı.Dikkatinizi çekmek ister ama siz onu canını acıtırsınız ve sinirlenerek bir tane vurur,onu susturursunuz.Duvar saatleri hep kol saatlerine özenmiştir.Sahibinin tenine değmek,her saate bakışında mutlu olmak onların en büyük arzularıdır.Ama siz yok edersiniz bu arzularını.Fakat her şey siz bir gün yaşlanınca değişir.Boş ve soğuk duvarların ardında ondan başka ses duymazsınız.Konuşacağınız bir kimse yoktur etrafta.Zamanında ona yaptıklarınızı düşünür af dilemek istersiniz.Ama o hemen alarma geçer.Çünkü sahibine sağdıktı o!Ne kadar zamanı geçirse de,af diletmez sahibine kendisi için.Aynen önceden sizin yapmadığınız gibi…Çalar durur.Sizi sevindirmeğe çalışır.Aynı sizin daha önce yapmadığınız gibi…

Kol saati

Vakitleri gösteren saatin, gece ve gündüzden bir vakti gösterdiğini görmek altın veya gümüş paraya, sözü yerine getirmeye, Saat bazen dakik olmaya, zamanın kıymetini bilmeye, anın vaciplerini yerine getirmede hassas davranmaya ya da sözüne güvenilmeyenn kimseye delalet eder.( Ayrıca Bakınız; Zaman.)Rüyada saat görmek , tatsız haberlere; saati ayarlamak hayatın gidişinin düzene sokulmasının elinizde olduğuna; saatin sesini duymak bir çağrıya işarettir. Rüyada saat görmek, kötü haberler almaya işaret eder.; Saati ayarlamak yaşamın gidişinin düzene girmesinin gerektiğine yorumlanır. Saatin sesini duymak bir çağrıya yorumlanır. Rüyada masa veya duvar saatinin çalışması bir, aile yaşamının iyi olacağına işaret eder. Kol saati veya cep saati özel işlerinizin karışık olduğuna yorulur. Saatin durması yada doğru çalışmaması, bir takım problemler çıkacağına yorumlanır. Çevrenizde birtakım düşmanların varolduğuna işarettir. Eğer rüyanızda saatin çaldığını duyduysanız, kötü haberler alacağınız anlamına gelir.Saat güzelse ve iyi çalışıyorsa kişinin hayatında olacak olumlu değişiklikleri belirtir. Saat ne kadar güzel ise değişiklikler o kadar güzel olacaktır. Rüyada saat görmek, sikinti ile yorumlanir. Çalar saatin sesi ise, beklenmeyen kötü bir haber demektir. Bir baska rivayete görede: Rüyada saat görmek, çocuk ve ortaga isarettir. Rüyada görülen saat, sahibi için süs ve güzelliktir.Rüyasında çalışan bir masa veya duvar saati görmek, aileyle ilgili konuların yolunda gittiğini belirtir. Rüyada kol saati veya cep saati özel işlerle ilgilidir. Düzgün çalışması özel hayatın yolunda gittiğine delalettir. Saatin durması yada doğru çalışmaması, bir takım problemler çıkacağına işarettir.Rüyasında çalışan bir masa veya duvar saati görmek, aileyle ilgili konuların yolunda gittiğini belirtir. Rüyada kol saati veya cep saati özel işlerle ilgilidir. Düzgün çalışması özel hayatın yolunda gittiğine delalettir.

Saat çeşitleri

  • kol saati
  • duvar saati
  • masa saati
  • atom saati
  • kum saati
  • güneş saati
  • uyku saati
  • yaz saati
  • su saati
  • elektrik saati
  • cep saati
  • köstekli saat

Saatin hikayesi

Zamanı ölçmek için ilk çabalar güneş saatiyle başlamıştır. Bu ilk saatler, yüzyıllar boyunca zamanın ölçülmesi için kullanılan en yaygın araç olmuşlardır. Güneş saatleri, özel olarak hazırlanmış bir milin gölgesinin, Güneş’in görünen hareketine uygun olarak yine özel olarak hazırlanmış mermer, taş veya madeni bir zemin (kadran) üzerindeki hareketine göre zamanın ölçülmesine yarayan araçlardır. Saat, güneşin oluşturduğu gölgeyi ölçer. Bu yüzden güneş saatleri ancak bol güneşli ülkelerde ve gündüzleri kullanılabiliyordu.
Saat sisteminin gelişmesi tamamıyla dinî sebepler yüzündendi. Mısır dilinde saat anlamına gelen "wnwt" aynı zamanda rahiplerin yaptığı dini görev anlamına da geliyordu. Gündüz saatleri, Güneş Tanrısı Ra’nın ilerleyişine göre ölçülüyordu ve rahipler güneşin yolunu izlemek için değişik şekillerde yapılmış güneş saatleri kullanıyorlardı.
M.Ö. 3500’lerde yapılmaya başlayan ve ilk zaman ölçme aracı sayılabilecek obeliskler, aynı zamanda tarla parselasyonunda da kullanılıyorlardı. Uzun, yukarı doğru incelen dörtgen yapının üst sivrisi kare biçimindeki düzlemin ortasında değil kenara kaymış olarak yapılıyordu. Hareket eden gölge, günü ikiye bölerek zamanı gösteriyordu. Yılın değişik zamanlarında gölge uzunlukları işaretlenip en uzun ve en kısa olanı bulunuyor ve böylece yılın en kısa ve en uzun günü de belirlenebiliyordu.
Güneş saatlerinin bir başka çeşidi de T şeklindeki saatlerdir. T biçiminde birbirine bağlanmış iki çubuktan oluşan bu saatlerde kısa çubuğun gölgesi uzun sapın üzerindeki numaralara düşüyordu. Sabahları doğuya doğru, öğleden sonraları ise batıya doğru tutulan saatte, 1’den 10’a kadar sayılar kullanılıyordu. Taşınabilen ilk zaman aracı olan bu saat, M.Ö. 1500’lerde kullanılmaya başlanmıştır. Bu alet, günü 10 parçaya ve sabah ile akşam olmak üzere iki ‘alacakaranlık saatler’ine bölüyordu. T biçimindeki güneş saatlerinde, günün ilk ve son saatlerinde gölgenin sonsuza kadar uzaması ve kadran üzerinde izlenememesi sorun yaratıyordu.
Güneş saati tasarımındaki en büyük gelişme, gündüz saatlerini eşit dilimlere ayırabilmeyi sağlayan yarım küre biçimidir. M.Ö. 300 yıllarında Keldani astronom Berossus’un bulduğu bu tip saatlerde yarımküre içbükey olarak yerleştiriliyordu. Herhangi bir günde gölgenin yarımküre üzerinde izlediği yol, Güneş’in gökyüzünde izlediği yörüngenin kopyası oluyordu. 12 eşit bölüme ayrılmış yarımküre üzerinde yörüngeler çizilip, her mevsimle ilişkili saat başları birer eğri ile birleştiriliyordu.
Sümerlerle başlayıp Mısırlılar ve Babillilerle devam eden güneş saatleri Yunanlılarla daha da geliştirilmiştir. Romalılar ilk güneş saatlerini M.Ö. 1. yüzyılda yapmışlardır. Mimar Vitruvius’un belirttiğine göre, Roma’da çok yaygın olarak kullanılan saatlerin 13 değişik türü bulunuyordu.
O dönemin usta matematikçileri olan Araplar daha yaratıcıydılar. Saatçiliğe çok önem veren Araplar güneş saatlerinin birçok ilkesini geliştirmişlerdir. Arapların ünlü düşünürlerinden Abu’l Hasan, eşit saatlerle hesaplama sistemini bularak, 13. yüzyılın başlarında horoloji tarihinin en önemli adımlarından birini atmıştır.
İlk çağlarda çabuk gelişme gösteren güneş saatleri ortaçağ boyunca 5-16. yüzyıllar arasında pek ilerlememişlerdir. Ancak, 1500-1800 yılları arasında astronomiye paralel olarak hem çeşit hem de kullanışlılık açısından gelişmişlerdir.
En ayrıntılı ve hassas güneş saatleri İslâm güneş saatleridir. İslâmiyet’te namaz vakitlerini bilme isteği güneş saatlerini buna göre ayarlama zorunluluğu getirmiştir. Öğle namazı bir cismin gölgesinin en kısa olmasıyla başlar, gölge o cismin iki misli olduğunda, ikindi namazı başlamış olur. Bu iş için caminin avlusuna bir sopa dikilir. Cismin gölgesinin mevsimlere göre tespit edilmesi ve namaz vakitlerinin buna göre işaretlenmesiyle gelişmiş bir yatay güneş saati elde edilir. Bilinen en eski İslâm güneş saati 868-901 yılları arasında Mısır’da hüküm süren Tolunoğlu Ahmed’in Fustat’ta yaptırdığı camide bulunmaktadır.
Güneş saatlerinde zamanın uzunluğu bir mevsimden ötekine değişiyordu. Mısırlılar günü 24 parçaya bölmüş olsalar da bu şimdikinden farklıydı. Güneşin doğumundan batımına kadar geçen zamanı ona bölüyorlardı, ancak bu birimler yazları daha uzun oluyordu. Geçen yıllarla ve her mevsim kayan gün doğumlarıyla gündüz ve gece saatleri tamamen değişiyordu. Daha sonraları gündüz ve gece süreleri 12 saat uzunlukta hesaplanmış olsa da, bu yine mevsimden mevsime değişmekteydi. Güneş saati karmaşık bir sistemdi ve çok esnekti. Daha basit sistemlere ve akşam saatlerini izlemeye duyulan ihtiyaç, değişik arayışlar getirdi ve insanlar zamanı ölçebilmek için gökyüzüyle ilişkisi olmayan başka araçlara yöneldiler.

Saatin tarihi

Saatlere anlamlar yükleyip modern hayatın bizi nasıl kıskıvrak yakaladığından filan şikâyet etmeye hakkımız yok, dünyadaki ilk günlerinden beri insanlar bir şekilde zamanı ölçmeye çalışmışlar. Yani aynen saçlarımız gibi saate olan merakımız da atalarımızdan miras kalmış. Güneşin gökyüzündeki hareketlerine bakmışlar, gölgeleri izlemişler, üzerinde işaretler olan ve yandıkça işaretleri silinen mumlar denemişler, yağı bittikçe zamanın geçtiğini anlatan gaz lambaları ve kum saatleri yapmışlar. Uzak Doğu’da, yakılan tütsünün ne kadarının bittiğine bakılırmış. Su saatleri, hava bulutlu olduğunda çalışmam diye tutturmadığından daha tutarlı ölçümler yapılmasını sağlamış. İlk su saati, milattan önce 1500’de gömülen firavun 1. Amenhotep’in mezarında bulunmuş. Antik Yunanistan’da da milattan önce 325’ten beri su saatleri yapılırmış. Yunanlar, su saatine “su hırsızı” dermiş. Taştan yapılan su saatlerinin içine işaretler kazınırmış ya sürekli aynı hızda damlayan suyun içlerine dolmasıyla ya da içlerindeki suyun boşalmasıyla zamanı bildirirlermiş. Başka bir su saati de su dolu bir küvetin içine altı delinmiş metal bir kova konarak çalışıyormuş. Minik delikten su almaya başlayan kova, batmaya başlıyor ve belirli bir zaman sonra tamamen batıyormuş. Su saatleri, önceden sadece geceleri kullanılırmış ama güneş saatlerinden daha güvenilir oldukları anlaşıldıktan sonra gündüzleri de kullanılır olmuş. Tabii bunu düşünenler yanılıyormuş, bunun anlaşılması uzun sürmemiş. Suyun akışını belli bir tempoda tutmak, o zamanın teknolojisiyle çok zor olduğundan, suyun miktarına göre zaman belirleyen mekanizmalardan kısa sürede vazgeçilmiş ve daha tutarlı sistemler aranmaya başlanmış. Modern teknolojinin artık devreye girmesi gerekiyormuş. Bir süre modern su saatleri de yapılmaya çalışılmış ama geleceğin mekanik saatlerde olduğu sonunda anlaşılmış. Quartz kristalli saatler, hâlâ popüler ve ucuzdur. Fiyatlarına göre başarılıdırlar ve arada bir biraz geç kalsalar da herkesin koluna takabileceği saatlerdir. Üstelik atalarına göre epey gelişmişlerdir. Örneğin, ilk mekanik saatlerde bırakın saniyeyi, dakika bile yoktu. 12 saatte bir başa alınmaları ve kurulmaları gerekiyordu. Saatlerin taşınmasının sebebi zamanı göstermeleri değil, şık kabul edilmeleriydi ve ilk mekanik saatler, saati pek de doğru düzgün gösteremiyordu. Duvar ve masa saatlerinde başarı sağlanmıştı ama o devasa mekaniği taşınabilir hale getirmek için güvenilirlikten feragat ediliyordu. Saatin gelişimini, 1500’lerden başlayıp önemli tarihleri sayarak kısaca özetleyebiliriz. Kaç dakikada okuduğunuzu kolunuzdaki saate bakarak ölçebilir sonra da ironiyi kavrayıp keyiflenebilirsiniz. 1524’te Alman kilit ustası Peter Henlien, tarihte bilinen ilk kurmalı saati üretti. O zamana kadar mekanizmaları çalıştırmak için sürekli yer değiştirilen ağırlıklar vardı. Kurmalı saatler, yayları gevşedikçe zamanı göstermemeye başlıyordu ama onların sayesinde taşınabilir saatler üretilmeye başlandı. 1550’lerde piyasada Almanya ve Fransa üretimi saatler dolaşmaya başlamıştı. 1575’te İsveç ve İngiliz üreticiler ortaya çıktı. Saat, zamanı gösteren bir araç değil, yeni ortaya çıkmış bir modaydı henüz. Çelikten yapılan iç mekanizmalar, bu yıllardan sonra pirince dönüşmeye başladı. Yine de saat denince, istediği zaman duran, istediği gibi hata yapma hakkını kendinde gören zımbırtılar akla geliyordu. Buna rağmen eski sistemlere dönülmüyordu, parası olan herkes bir saat alıyor, saati olmayan komşular ayıplanıyordu. Yine de saati bir arzu nesnesi haline getiren bu teknolojik gelişmeler değil, 1600-1675 arasındaki şekilsel yeniliklerdi. Dedik ya saat hâlâ bir aksesuar olarak görülüyordu
1600’den sonraki değişiklikler bu görüşü değiştirmedi. Teknikten çok görünüşü değiştirirseniz, yani tribüne oynarsanız böyle olur haliyle. Artık saatlere mücevher gözüyle bakılıyor, yatırım için saat alınıyordu. Basit bir kutudan yuvarlak, silindir şekillere geçilmiş, altına üstüne değerli madenlerden şapkalar takılmıştı. Sonradan metal kısımların yerine kristal parçalar eklenmişti, metal kalanların da altın olmasına dikkat ediliyordu. Kristal kapaklar, kapağı kaldırmadan saati görmeyi de sağlıyordu ama bu kadar parıltılı göründükten sonra kimin umurunda. 1656’da ilk sarkaçlı saat üretildi. Sarkaç mantığını Galileo’nun bulduğu düşünülür, hatta çizdiği ama yapamadığı bir tasarımı olduğu söylenir. 1660’da saatler sadeleşme eğilimine girdi, şıkır şıkır saatler artık kadın saatleri olarak görülüyordu. 1675’te teknik iyileştirmeler yapıldı, artık saatiniz bir günde birkaç saat değil, sadece birkaç dakika sekiyordu. Böylece saatin kadranına dakikalar çizilip saate yelkovan eklendi. İngiltere kralı, saatini yerleştirmek için cepler diktirdiği yeleğiyle ilk kez halkın önüne 1675’te çıktı. 1704’te Dullier adında bir üretici, pirinç parçaların bazılarını mücevherlerle değiştirmeyi denedi. Sonuç, ucuzlama trendine giren saatler arasında fiyatıyla soyluların iştahını kabartan yeni bir alternatifti. Bugün yüksek fiyatlarla satılan prestijli saatlerin ilki diyebiliriz sanırız Dullier’e. 1725’te ucuz saatlerin bir yerine de kıymetli taş koyma modası başlayıp bir süre devam etti. 1750’de ilk kez bir üretici saate kendi ismini verip marka yaratmaya kalktı. 1721’de George Graham’in yaptığı sarkaçlı saat, günde sadece bir saniye şaşıyordu. 1761’de John Harrison’ın yaptığı saat o kadar dakikti ki deniz yolculuklarındaki ölçümlerde kullanılmaya başlandı. İngiliz hükümeti, bu başarısını, bu zamanın parasıyla 10 milyon dolar vererek ödüllendirdi. Bu saat, günde saniyenin beşte biri kadar şaşıyordu. 1800’lere kadar bol mücevherli ve işlev açısından birbirinden farksız saatler üretilmeye devam edildi. 1800’de ilk kez bir cep kronometresi yapıldı, yani saniye ilk kez cebe girdi. 1850’de Amerika’da ilk kez seri üretim saat yapılmaya başlandı. 1952’de ilk kez kurulmayan bir saat üretildi, bu saat, “pil” denen mucize sayesinde çalışıyor ve hiçbir kurmalı saatin ulaşamadığı dakikliğe ulaşıyordu. 1970’de elektronik saatler piyasada ilk kez görüldü. Bugün uzaktan kumandalı, MP3 çalan, fotoğraf çeken saatler var. Tabii bu da yetmiyor, hepimiz büyük heyecanla Dick Tracy ve Batman’in her tarafından bir şeyler çıkan saatlerini bekliyoruz.

Saatin icadı

İnsanoğlu başlangıçtan bu yana zaman denilen anlaşılması zor kavramla uğraşmış, yıldızlara ve güneşe bakarak zamanı anlamaya ve hesaplamaya çalışmıştır. İlk başta insanlar için sadece yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın zamanını bilmek yetiyor, mevsimler insanların hayatlarını yönetip, hasat zamanını, göç zamanını, barınma zamanını söylüyorlardı. Gittikçe daha küçük zaman birimlerine ihtiyaç duyan insan, yılı aylara ve haftalara bölmeye başlamışlardır. Zamanın geçişinin en belirgin göstergesi olan gün, güneş doğunca başlıyor ve çalışma süresi aydınlık zamanı kaplıyordu. İnsanların geceyi gündüze benzer kılma çabaları, günü daha küçük zaman birimlerine ayırmayı gerektiriyordu. Dakika ve saniyeler daha çağdaş dönemlerin ürünü olmakla birlikte, insanlar günü birkaç bölüme ayırmaya çalışmışlar ve gittikçe daha küçük zaman dilimlerine ihtiyaç duymuşlardır. Daha küçük zaman birimlerinin tarihi takvimle paralellik gösterir. Yılı ilk olarak birimlere bölen Sümerler, günü de ilk bölenler olmuşlar ve zamanı ölçmeye başlamışlardır. Mısırlılarla devam eden bu çabalar Yunanlılar ve Romalılarla iyice gelişmiştir. Güneş SaatleriZamanı ölçmek için ilk çabalar güneş saatiyle başlamıştır. Bu ilk saatler, yüzyıllar boyunca zamanın ölçülmesi için kullanılan en yaygın araç olmuşlardır. Güneş saatleri, özel olarak hazırlanmış bir milin gölgesinin, Güneş'in görünen hareketine uygun olarak yine özel olarak hazırlanmış mermer, taş veya madeni bir zemin (kadran) üzerindeki hareketine göre zamanın ölçülmesine yarayan araçlardır. Saat, güneşin oluşturduğu gölgeyi ölçer. Bu yüzden güneş saatleri ancak bol güneşli ülkelerde ve gündüzleri kullanılabiliyordu.Saat sisteminin gelişmesi tamamıyla dinî sebepler yüzündendi. Mısır dilinde saat anlamına gelen "wnwt" aynı zamanda rahiplerin yaptığı dini görev anlamına da geliyordu. Gündüz saatleri, Güneş Tanrısı Ra'nın ilerleyişine göre ölçülüyordu ve rahipler güneşin yolunu izlemek için değişik şekillerde yapılmış güneş saatleri kullanıyorlardı.