31 Aralık 2007 Pazartesi

köstekli saat

Zamanla işimiz. Onun kendi kendineliğini yaşamlarımıza düşürüp, adımlarına adımlarımızı uydurarak (kah soluklanıp kah hızlanarak) devinmemiz de bu yüzden. Bu sürekliliğin içinde bir yandan ne hızlı geçtiğinden yakınmakta, bir yandan da hesabını ve kayıtlarını tutmaktayız zaman’ın. Antik Yunan’dan başlayarak kullanılan güneş saatleri, Romalıların oniki saate böldükleri günleri, her ayın günlerini gösterecek biçimde ayarlanabilen su saatleri, camdan hazneleri kadar kum taneciklerinin büyüklüğüne ve kumun aktığı aralığın genişliğine göre de değişen kum saatlerini düşününce insanoğlunun ölçeksizliğine , ölçüsüzlüğüne katlanamadığı bir kavram olup çıktığı belli zamanın.
İ.Ö. 1. yy’da İspanya’da doğmuş olan Latin şairi Martialis’in dizelerine göre şöyleydi mesela Roma’da zaman:

İlk saat ve ikincisi sabah ziyaretinde bunaltır himaye edilenleri,
Üçüncü saat üçkağıtçı avukatlar için hareketlidir,
Beşinciye kadar Roma çeşitli işler yaparak geçirir zamanı,
Altıncı saat ağır bir sessizlik getirir, herşey durur yedincide,
Sekizinci ve dokuzuncu, gücü kuvveti yerinde olanlar için güreşme vakti,
Dokuzuncu saat davet eder, yemek divanlarının üzerine yığılmış yastıklara gömülmeye: Onuncu benim karalama saatim, Euphemus,
Ve sen kutlamalar için ambrosia karıştırmaktasındır bu sırada
Soylu Caesar ise, güzel elinde bir kadeh dolusu içkiyle rahatlamaktadır.

Saatlere bölünen günlerin var ettiği haftalar, haftalarının niceliğini gözeten aylar ise takvimlere işlenir, ki kimse yolunu, yolculuğunun seyrini, duraklarını, yoldaşlarını yitirmesin.

Hani çocukluk evlerimizde sarı yaprakları ile gün sayan Evkatı Şer’iyeli, Hikayeli, Manili, Faydalı “Saatli Maarif Takvimleri” vardı, bilmem anımsar mısınız? Bu takvimle yaşamın zamana dair günlüğü önceden tutulur, her gün koparılan küçük bir sayfadaki bilgilerin kimi değişirken, kimileri nesilden nesile aynı kalırdı. Pek farkında olmasak da, başladığımız gün bir dahaki yılın takvimine yeni bir not ile düşmeye hazırdı aslında. Anımsanacak olanların çoğalması, tarihin yineledikleri içine yenilikleri de eklemesi yani.
İşte herşey böyle devinirken ve her birimiz kimi zaman yaşama dair “ayrıntı”ları sezmeden, izleyemeden, farkedemeden yürüyüp giderken; kimi zaman belleklerimizin zayıflığında yitirdiklerimizden; bazen de yüzyıllar boyu değişmeden kalanlardan söz edeceğim.

Köstekli takvim saati, kendi tıkırtıları ile büyüyecek...

hk.

Hiç yorum yok: